Sikke-i Tasdik-i Gaybi, On Sekizinci Lem'a, 192. sayfadasınız.

haber veriyor. Çünkü, meşhur olan karn kırk sene değil o zaman istilahınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibarettir. Çünkü bir devir altmış senede değişir. Bu suretle İmam-ı Ali'nin (r.a.) hicretten otuz sene sonra Kûfe'de yazdığı bu Ercüze'deki dokuz defa altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz'in ve Hülâgu'nun hücum ve tahribat zamanıdır. Sonra Hazret-i Cebrail'in, Âlâ Nebiyyina ve aleyhissalâtü vesselâm huzur-u Nebevîde getirip Hz. Ali'ye Sekine namıyla bir sahifede yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: "Ben Cebrail'in şahsını yalnız alâimü's-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sahifeyi aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:
فَكُلُّ مَعْنًى مِنْ عُلُومٍ فَاخِرَةٍ * مِنْ مَبْدَإِ الدُّنْيَا لِيَوْمِ اْلاٰخِرَةِ * قَدْ صَارَ كَشْفًا عِنْدَنَا عَيَانًا * وَكُلُّ ذِى شَكٍّ غَدَا مُهَانًا
yani "Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum ve esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur." Sonra yine İsm-i Âzam içinde bulunan o altı Esma-i Hüsna'dan bahsedip birdenbire aynen Gavs-ı Geylânî'nin ihbar-ı gaybisi gibi Hülâgu asrından bu asrımıza bakıyor. İkinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:
اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرَا Haşiye بِتّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا

haber veriyor. Çünkü, meşhur olan karn kırk sene değil o zaman istilahınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibarettir. Çünkü bir devir altmış senede değişir. Bu suretle İmam-ı Ali'nin (r.a.) hicretten otuz sene sonra Kûfe'de yazdığı bu Ercüze'deki dokuz defa altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz'in ve Hülâgu'nun hücum ve tahribat zamanıdır. Sonra Hazret-i Cebrail'in, Âlâ Nebiyyina ve aleyhissalâtü vesselâm huzur-u Nebevîde getirip Hz. Ali'ye Sekine namıyla bir sahifede yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: "Ben Cebrail'in şahsını yalnız alâimü's-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sahifeyi aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki: فَكُلُّ مَعْنًى مِنْ عُلُومٍ فَاخِرَةٍ * مِنْ مَبْدَإِ الدُّنْيَا لِيَوْمِ اْلاٰخِرَةِ * قَدْ صَارَ كَشْفًا عِنْدَنَا عَيَانًا * وَكُلُّ ذِى شَكٍّ غَدَا مُهَانًا yani "Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum ve esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur." Sonra yine İsm-i Âzam içinde bulunan o altı Esma-i Hüsna'dan bahsedip birdenbire aynen Gavs-ı Geylânî'nin ihbar-ı gaybisi gibi Hülâgu asrından bu asrımıza bakıyor. İkinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki: اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرَا Haşiye بِتّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا