Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Risale-i Nur'dan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar, 238. sayfadasınız.

 Emin ve Feyzi'nin Isparta'daki kardeşlerine Üstadlarının hastalığı hakkında bir mektuplarıdır
Ramazan-ı Şerifte beş gün savm-ı visal içinde gıda olarak ekmeksiz muhallebi, üç ve beş-altı kaşık yoğurt; üçüncü gece, yarım kaşık muhallebi ve dördüncü gece iftarda sulu şehriyeden beş kaşık ve beş kaşık da yine o şehriyeden sahurda ve yoğurt keza üç-dört kaşık, beşinci gece, tanesiz gibi gayet hafif şehriye beş-altı kaşık, sahurda ise yine beş-altı kaşık. İşte beş günde pirinç çorbası su sayılmamak şartiyle şehriyeden beş dirhem, yoğurt süzülse on dirhem, muhallebi susuz altı-yedi dirhem, mecmuu otuz dirhem gıda ile beş gün savm-ı visâl, yalnız teravih noksan olarak sair vazifelerin yapılması, Risaletü'n-Nur şâkirdlerine ihata edilen inâyâtın hârikalarından bir kerametini gördük.
Hem Üstadımızdan hiç görmediğimiz ikimiz—yani Feyzi, EminBarla-Isparta Süleymanları gibi inceden inceye hastalık hiddetlerini tahrik etmemek için ihtiyat edemediğimizden, şiddetli hiddetini gördük. Bu hastalığında yine eser-i rahmettir ki, hiç hayal ve hâtıra gelmeyen aşr-ı âhirin gayet mühim gecelerinde Üstadımızın tam îfa edemediği vazife yerinde bu havalide herbir şâkird kendi hususî çalışmasından başka, bir saati Üstad hesabına Risaletü'n-Nurun şâkirdlerinin mücahede-i mâneviyelerine iştirâk ve onları hedef edip onların defter-i a'mâline geçmeye aynı Üstad gibi çalışmaya başladılar. Hattâ Üstadımız diyordu: "Ehemmiyetsizliğimle beraber Isparta ve havalisindeki kardeşlerimizi a'mâl-i uhreviyesine bir medar-ı müheyyiç hükmünde benim kusurlu çalışmam kâfi gelmiyordu." Demek Üstad yerinde onun birkaç saat çalışmasına bedel pek çok saatler aynı vazifeyi görmeye başladılar. Cenâb-ı Hak, rahmetiyle, bu hastalık vesilesiyle, bir şahs-ı mânevî ve kuvvetli bir medar olacak bu tedbiri ihsan eyledi, cüz'iyetten külliyete çıkardı.
Hem bu hastalık letâifindendir ki, Üstadımızın hiç sesi çıkmıyordu, konuşamıyordu, hiç beklenilmeden birden iftar vaktinde bir doktor geldi, elini tuttu, Üstadımız dedi ki: "Ben hastalığımı muayene ettirmem, ben hekimlere muhtaç değilim, hekim Cenâb-ı Haktır." Birden canlandı, sesi çıkmağa başladı. Güya

 Emin ve Feyzi'nin Isparta'daki kardeşlerine Üstadlarının hastalığı hakkında bir mektuplarıdır Ramazan-ı Şerifte beş gün savm-ı visal içinde gıda olarak ekmeksiz muhallebi, üç ve beş-altı kaşık yoğurt; üçüncü gece, yarım kaşık muhallebi ve dördüncü gece iftarda sulu şehriyeden beş kaşık ve beş kaşık da yine o şehriyeden sahurda ve yoğurt keza üç-dört kaşık, beşinci gece, tanesiz gibi gayet hafif şehriye beş-altı kaşık, sahurda ise yine beş-altı kaşık. İşte beş günde pirinç çorbası su sayılmamak şartiyle şehriyeden beş dirhem, yoğurt süzülse on dirhem, muhallebi susuz altı-yedi dirhem, mecmuu otuz dirhem gıda ile beş gün savm-ı visâl, yalnız teravih noksan olarak sair vazifelerin yapılması, Risaletü'n-Nur şâkirdlerine ihata edilen inâyâtın hârikalarından bir kerametini gördük. Hem Üstadımızdan hiç görmediğimiz ikimiz—yani Feyzi, Emin—Barla-Isparta Süleymanları gibi inceden inceye hastalık hiddetlerini tahrik etmemek için ihtiyat edemediğimizden, şiddetli hiddetini gördük. Bu hastalığında yine eser-i rahmettir ki, hiç hayal ve hâtıra gelmeyen aşr-ı âhirin gayet mühim gecelerinde Üstadımızın tam îfa edemediği vazife yerinde bu havalide herbir şâkird kendi hususî çalışmasından başka, bir saati Üstad hesabına Risaletü'n-Nurun şâkirdlerinin mücahede-i mâneviyelerine iştirâk ve onları hedef edip onların defter-i a'mâline geçmeye aynı Üstad gibi çalışmaya başladılar. Hattâ Üstadımız diyordu: "Ehemmiyetsizliğimle beraber Isparta ve havalisindeki kardeşlerimizi a'mâl-i uhreviyesine bir medar-ı müheyyiç hükmünde benim kusurlu çalışmam kâfi gelmiyordu." Demek Üstad yerinde onun birkaç saat çalışmasına bedel pek çok saatler aynı vazifeyi görmeye başladılar. Cenâb-ı Hak, rahmetiyle, bu hastalık vesilesiyle, bir şahs-ı mânevî ve kuvvetli bir medar olacak bu tedbiri ihsan eyledi, cüz'iyetten külliyete çıkardı. Hem bu hastalık letâifindendir ki, Üstadımızın hiç sesi çıkmıyordu, konuşamıyordu, hiç beklenilmeden birden iftar vaktinde bir doktor geldi, elini tuttu, Üstadımız dedi ki: "Ben hastalığımı muayene ettirmem, ben hekimlere muhtaç değilim, hekim Cenâb-ı Haktır." Birden canlandı, sesi çıkmağa başladı. Güya