Muhakemat, Üçüncü Maksat, 183. sayfadasınız.

bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair envâın efratlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemâli, lezzeti, elemi ise, cüz'î ve şahsî ve mahdut ve mahsur ve ânîdir. Beşerin ise, ulvî, küllî, sermedîdir. Yevm ve senede olan çok nevilerde olan birer nevi kıyamet-i mükerrere-i nev'iyeyle insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remz ve işaret, belki şehadet eder.
8. Neam, beşerin cevherinde gayr-ı mahsur istidadatında mündemiç olan gayr-ı mahdut olan kabiliyattan neşet eden müyulâttan hâsıl olan lâyetenâhi âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı, mâverâ-yı haşr-i cismânîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur.
9. Neam, Sâni-i Hakîm ve Rahmânü'r-Rahîmin rahmeti ise, cemi' niamı nimet eden ve nikmetlikten halâs eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hâsıl olan vaveylâlardan halâs eyleyen saadet-i ebediyeyi nev-i beşere verecektir. Zira, şu herbir nimetin reisi olan saadet-i ebediyeyi vermezse, cemi' nimetler nikmete tahavvül ederek, bizzarure ve bilbedahe ve umum kâinatın şehadetiyle sabit olan rahmeti inkâr etmek lâzım gelir.
İşte, ey birader, mütenevvi olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al. Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur? Demek hicran-ı ebedî, muhabbete karşı çıkamaz. İşte, saadet-i ebediye, o firak-ı ebediyeye öyle bir tokat vuracak ki, adem-âbâd hiçâhiçe atacaktır.
10. Neam, sabık olan beş mesleğiyle sıdk ve hakkaniyeti müberhen olan

bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair envâın efratlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemâli, lezzeti, elemi ise, cüz'î ve şahsî ve mahdut ve mahsur ve ânîdir. Beşerin ise, ulvî, küllî, sermedîdir. Yevm ve senede olan çok nevilerde olan birer nevi kıyamet-i mükerrere-i nev'iyeyle insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remz ve işaret, belki şehadet eder. 8. Neam, beşerin cevherinde gayr-ı mahsur istidadatında mündemiç olan gayr-ı mahdut olan kabiliyattan neşet eden müyulâttan hâsıl olan lâyetenâhi âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı, mâverâ-yı haşr-i cismânîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur. 9. Neam, Sâni-i Hakîm ve Rahmânü'r-Rahîmin rahmeti ise, cemi' niamı nimet eden ve nikmetlikten halâs eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hâsıl olan vaveylâlardan halâs eyleyen saadet-i ebediyeyi nev-i beşere verecektir. Zira, şu herbir nimetin reisi olan saadet-i ebediyeyi vermezse, cemi' nimetler nikmete tahavvül ederek, bizzarure ve bilbedahe ve umum kâinatın şehadetiyle sabit olan rahmeti inkâr etmek lâzım gelir. İşte, ey birader, mütenevvi olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al. Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur? Demek hicran-ı ebedî, muhabbete karşı çıkamaz. İşte, saadet-i ebediye, o firak-ı ebediyeye öyle bir tokat vuracak ki, adem-âbâd hiçâhiçe atacaktır. 10. Neam, sabık olan beş mesleğiyle sıdk ve hakkaniyeti müberhen olan