Mektubat

Mektubat, On Yedinci İşaret, 258. sayfadasınız.

ON YEDİNCİ İŞARET
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Kur'ân'dan sonra en büyük mu'cizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: "Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk."1 Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye malikti. Şu mu'cize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı İyaz'ın Şifâ-i Şerif'ine havale ediyoruz. Elhak, o zât, o mu'cize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.
Hem pek büyük ve dost ve düşmanla musaddak bir mu'cize-i Ahmediye (a.s.m.), şeriat-i kübrâsıdır ki, ne misli gelmiş ve ne de gelecek. Şu mu'cize-i âzamın bir derece beyanını, bütün yazdığımız otuz üç Söz ve otuz üç Mektuba ve otuz bir Lem'aya ve on üç Şuaya havale ediyoruz.
Hem Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mütevatir ve kat'î bir mu'cize-i kübrâsı, şakk-ı kamerdir. Evet, şu inşikak-ı kamer, çok tariklerle mütevatir bir surette, İbni Mes'ud, İbni Abbas, İbni Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eâzım-ı Sahabeden müteaddit tariklerle haber verilmekle beraber, nass-ı Kur'ân'la, اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ 2 âyeti, o mu'cize-i kübrâyı âleme ilân etmiştir. O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu âyetin verdiği habere karşı inkârla mukabele etmemişler, belki yalnız "Sihirdir" demişler.3 Demek, kâfirlerce

ON YEDİNCİ İŞARET Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Kur'ân'dan sonra en büyük mu'cizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: "Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk."1 Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye malikti. Şu mu'cize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı İyaz'ın Şifâ-i Şerif'ine havale ediyoruz. Elhak, o zât, o mu'cize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir. Hem pek büyük ve dost ve düşmanla musaddak bir mu'cize-i Ahmediye (a.s.m.), şeriat-i kübrâsıdır ki, ne misli gelmiş ve ne de gelecek. Şu mu'cize-i âzamın bir derece beyanını, bütün yazdığımız otuz üç Söz ve otuz üç Mektuba ve otuz bir Lem'aya ve on üç Şuaya havale ediyoruz. Hem Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mütevatir ve kat'î bir mu'cize-i kübrâsı, şakk-ı kamerdir. Evet, şu inşikak-ı kamer, çok tariklerle mütevatir bir surette, İbni Mes'ud, İbni Abbas, İbni Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eâzım-ı Sahabeden müteaddit tariklerle haber verilmekle beraber, nass-ı Kur'ân'la, اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ 2 âyeti, o mu'cize-i kübrâyı âleme ilân etmiştir. O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu âyetin verdiği habere karşı inkârla mukabele etmemişler, belki yalnız "Sihirdir" demişler.3 Demek, kâfirlerce