Şualar

Şualar, Fihrist, 926. sayfadasınız.

Birinci Hüccet ve Alâmet: وَحْدَهُ 1 kelimesinin tecelli-i tâmmı ile herşeydeki birlik, bu dâvâ-yı vahdeti takviye ve te'yid eder. Meselâ küre-i arzın senevî hareket-i devriyesi bidâyet-i hilkat-i arzdan tâ kıyamete kadar bir siyakta yürümesi keza, kamerin ve şemsin devr ve cereyanları, insan ve sair hayvanatın teşekkülât-ı bedeniye ve cismiyelerindeki cihazatça yeknesaklığı, kezâlik, envâ ve esnaf-ı nebatatın şeklen ve halen bir olması gibi binler birlikle, onların, Fâtır-ı Akdes ve Kâdir-i Zülkemâl'inin bir olması hususiyetine delâlet ettiğini hayret-efzâ bir üslûp ile tasvir ve tefhim eder.
İkinci alâmet ve hüccet: لاَ شَرِيكَ لَهُ 2 kelimesinin müfâd ve netâicidir. Evet, herşeydeki intizam-ı tâm ve hakikî bir mizan ve mükemmel bir ittihad لاَ شَرِيكَ لَهُ kelimesini tasdik ve te'kid etmektedir. Zira şirket bütün ef'al ve ahvalde dahi vahdete mübayin ve münafidir. Şirket, vahdetin iktiza ettiği birlik sikkesini nakzeder. Halbuki herşeyde güneş gibi zâhir olan birlik ve hiçbir suretle kabil-i inkâr olamayan ihsanat-ı Rabbaniye لاَ شَرِيكَ لَهُ kelimesine bakan münasebet-i hakikiyeyi mutabakat-ı tâmme ile Vahdet-i Bârî'yi izhar ve tavsif etmekte olup, bu bâbda varid olan iki sualden;
Birincisi: Zîhayatta bulunan musibetlerin, hastalıkların, beliyyelerin ve ölümlerin hüsün ve cemâl neresindedir? İtirazına karşı herşeyin kıymeti, ehemmiyeti ve hassası ancak zıtlarıyla tezahür ve tebarüz ettiğini, ezcümle, ziyânın kıymeti, ehemmiyeti ve hâssası karanlıkla; ateşin lüzum ve ehemmiyeti soğukla; iyilerin ve hüsn-ü ahlâk sahiplerinin yüksek dereceleri, fenaların ve ahlâksızların vücudlarıyla zâhir olarak iktisab-ı kıymet ve ehemmiyet ettikleri gibi, sureten çirkin ve bed görülen mesâib ve beliyyât ve vefiyât; selametin, saadet ve hayatın aynaları olup, mânen hüsün ve cemâl ifade ettiğini...
İkinci sual: Birinci sualin cevabı umumî surette şayan-ı kabul ola... Madem ki, Cemil-i Mutlak ve Rahim-i Mutlak olan Zât-ı Ganiyy-i Ale'l-Itlak, nasıl olur ki ferdleri ve şahısları musibete, şerre ve çirkinliğe müptelâ eder? sualine karşı Esmâ-i Hüsnâ'nın hadsiz ve kayıtsız cilvelerine hadsiz ve kayıtsız bir meydan açmak için o küllî kavânîn ve âdetullah düsturlarının umumî kanunlarının şâzlarıyla, hem şerli cüz'î neticeleriyle ibtilâ etmese de, o cüz'î şerler ve ibtilâlar o kanunların cereyanlarının cüz'î muktezâları olduğu cihetle, elbette küllî maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve icabına riâyet etmek, o kanunların muktezaları olmakla beraber, o cüz'î elîm neticelere karşı dahi Hâlık-ı Zülcemâl Hazretleri imdâdât-ı hâssa-i Rahmâniyesiyle ve ihsânat-ı hususiye-i Rabbâniye

Birinci Hüccet ve Alâmet: وَحْدَهُ 1 kelimesinin tecelli-i tâmmı ile herşeydeki birlik, bu dâvâ-yı vahdeti takviye ve te'yid eder. Meselâ küre-i arzın senevî hareket-i devriyesi bidâyet-i hilkat-i arzdan tâ kıyamete kadar bir siyakta yürümesi keza, kamerin ve şemsin devr ve cereyanları, insan ve sair hayvanatın teşekkülât-ı bedeniye ve cismiyelerindeki cihazatça yeknesaklığı, kezâlik, envâ ve esnaf-ı nebatatın şeklen ve halen bir olması gibi binler birlikle, onların, Fâtır-ı Akdes ve Kâdir-i Zülkemâl'inin bir olması hususiyetine delâlet ettiğini hayret-efzâ bir üslûp ile tasvir ve tefhim eder. İkinci alâmet ve hüccet: لاَ شَرِيكَ لَهُ 2 kelimesinin müfâd ve netâicidir. Evet, herşeydeki intizam-ı tâm ve hakikî bir mizan ve mükemmel bir ittihad لاَ شَرِيكَ لَهُ kelimesini tasdik ve te'kid etmektedir. Zira şirket bütün ef'al ve ahvalde dahi vahdete mübayin ve münafidir. Şirket, vahdetin iktiza ettiği birlik sikkesini nakzeder. Halbuki herşeyde güneş gibi zâhir olan birlik ve hiçbir suretle kabil-i inkâr olamayan ihsanat-ı Rabbaniye لاَ شَرِيكَ لَهُ kelimesine bakan münasebet-i hakikiyeyi mutabakat-ı tâmme ile Vahdet-i Bârî'yi izhar ve tavsif etmekte olup, bu bâbda varid olan iki sualden; Birincisi: Zîhayatta bulunan musibetlerin, hastalıkların, beliyyelerin ve ölümlerin hüsün ve cemâl neresindedir? İtirazına karşı herşeyin kıymeti, ehemmiyeti ve hassası ancak zıtlarıyla tezahür ve tebarüz ettiğini, ezcümle, ziyânın kıymeti, ehemmiyeti ve hâssası karanlıkla; ateşin lüzum ve ehemmiyeti soğukla; iyilerin ve hüsn-ü ahlâk sahiplerinin yüksek dereceleri, fenaların ve ahlâksızların vücudlarıyla zâhir olarak iktisab-ı kıymet ve ehemmiyet ettikleri gibi, sureten çirkin ve bed görülen mesâib ve beliyyât ve vefiyât; selametin, saadet ve hayatın aynaları olup, mânen hüsün ve cemâl ifade ettiğini... İkinci sual: Birinci sualin cevabı umumî surette şayan-ı kabul ola... Madem ki, Cemil-i Mutlak ve Rahim-i Mutlak olan Zât-ı Ganiyy-i Ale'l-Itlak, nasıl olur ki ferdleri ve şahısları musibete, şerre ve çirkinliğe müptelâ eder? sualine karşı Esmâ-i Hüsnâ'nın hadsiz ve kayıtsız cilvelerine hadsiz ve kayıtsız bir meydan açmak için o küllî kavânîn ve âdetullah düsturlarının umumî kanunlarının şâzlarıyla, hem şerli cüz'î neticeleriyle ibtilâ etmese de, o cüz'î şerler ve ibtilâlar o kanunların cereyanlarının cüz'î muktezâları olduğu cihetle, elbette küllî maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve icabına riâyet etmek, o kanunların muktezaları olmakla beraber, o cüz'î elîm neticelere karşı dahi Hâlık-ı Zülcemâl Hazretleri imdâdât-ı hâssa-i Rahmâniyesiyle ve ihsânat-ı hususiye-i Rabbâniye