Barla Lahikası

Barla Lahikası, 97. Mektup, 153. sayfadasınız.

- 97 -
 Re'fet'in fıkrasıdır.
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 1
ا
َلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ * 2
Muhterem ve çok kıymetli Üstadım Efendim,
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Remzini dikkatle okudum. İhtiva ettiği harika-nümâ rumuzat ve o rumuzâtın ifade ettiği yüksek hakaik, fakire azîm istifadeler temin etti. Ve beni derin derin tefekküre ve teemmüle sevk eyledi. Çocukluğumdan beri hakaik-i diniyeye çok merak eder ve her fırsattan istifade ederek tetkikat ve tetebbuatta bulunurdum. Ne yazık ki, emelime muvaffak olamazdım. Bu sebepten yeis ve nevmîdiye dûçar olurdum. Nâmütenâhi şükürler olsun ol Hallâk-ı Azîme ki, zât-ı âliye-i fâzılâneleri gibi, her asırda emsâline ender tesadüf olunan bir dâhî-i âzama bizleri mülâki kıldı da, otuz seneden beri ruhumun çok büyük iştiyak ve tahassürle beklediği bir üstad-ı muhtereme nâil eyledi.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ثُمَّ الْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى * 3
Madem şimdiye kadar böyle hakikatler hiçbir eserde görünmemiş ve işitilmemiştir; yazılması çok muvafıktır ki, okuyan her ehl-i imanın, Kur'ân-ı Hakîmin hazâin-i nâmütenâhiyesinden bir kısım cevâhiri elde etmek suretiyle, hem ağniyâ-i mâneviye adedine dahil olsun ve hem de künûz-u mahfiyeye ıttıla kesb

- 97 -  Re'fet'in fıkrasıdır. بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 1 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ * 2 Muhterem ve çok kıymetli Üstadım Efendim, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Remzini dikkatle okudum. İhtiva ettiği harika-nümâ rumuzat ve o rumuzâtın ifade ettiği yüksek hakaik, fakire azîm istifadeler temin etti. Ve beni derin derin tefekküre ve teemmüle sevk eyledi. Çocukluğumdan beri hakaik-i diniyeye çok merak eder ve her fırsattan istifade ederek tetkikat ve tetebbuatta bulunurdum. Ne yazık ki, emelime muvaffak olamazdım. Bu sebepten yeis ve nevmîdiye dûçar olurdum. Nâmütenâhi şükürler olsun ol Hallâk-ı Azîme ki, zât-ı âliye-i fâzılâneleri gibi, her asırda emsâline ender tesadüf olunan bir dâhî-i âzama bizleri mülâki kıldı da, otuz seneden beri ruhumun çok büyük iştiyak ve tahassürle beklediği bir üstad-ı muhtereme nâil eyledi. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ثُمَّ الْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى * 3 Madem şimdiye kadar böyle hakikatler hiçbir eserde görünmemiş ve işitilmemiştir; yazılması çok muvafıktır ki, okuyan her ehl-i imanın, Kur'ân-ı Hakîmin hazâin-i nâmütenâhiyesinden bir kısım cevâhiri elde etmek suretiyle, hem ağniyâ-i mâneviye adedine dahil olsun ve hem de künûz-u mahfiyeye ıttıla kesb