Barla Lahikası

Barla Lahikası, 166. Mektup, 278. sayfadasınız.

Hülâsa: Bu nurların kâffesi, deccallara mahsus ve müstahzar elmas gülleler ve ehl-i iman için menba-ı envâr-ı hakaik olan Kur'ân-ı Hakîmden son asırda nebean etmiş, binler âb-ı hayât-ı bâkiye hazineleridir.
 Sabri
• • •
- 166 -
 Hafız Ali'nin fıkrasıdır.
Sevgili Üstadım Efendim Hazretleri,
Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem'asının birinci kısmını, büyük bir meserretle aldım.
Sevgili Üstadım, zâten fakir, âcizane nazarımda, "Şems-i hidayetten neşr-i envâr eden Sözler" hak ve hem hakikat olarak, hakikat âleminin çarşısıdır. Hakikat âleminde ne varsa, o kadar zengin, o kadar mücehhez, o kadar bîpâyandır. Böyle bir çarşı-yı âlem mallarını almak lâzım ki, bir padişah kuvveti olsun. Eğer görmekse, öyle bir keskin nâfiz, seyyar bir nazar olmalı ki, seyr u seyahatle görebilirsin. Bu da pek ender bulunduğundan, almak ve görmek için lâzım ki, bütün malların bir nümune levhası bulunsun.
Ey sevgili Üstad,
Her nümune levhaları mukaddemâ görülüyordu ki, yalnız bir parçayla topların ve küllîlerin nevilerini gösterir. Daha birşeye yaramaz. Fakat serâser nur olan hazine-i bînihayenin fihriste ve nümune levhasının her parçasından, "hanîfen müslimen" gömleği çıkacak. Harika derecede parçaları ve kıymetleri hâvidirler. Nasıl umuma muhalif külliyatla harika olduğu gibi, cüz'iyatlarıyla hârika bir hatemi taşıyorlar.
Evet, Üstadım, bu mektubu istinsah ederken kalb ve ruhum cûş u hurûşa gelerek bütün envâr-ı resâili kemâl-i şevk ve tahassürle görmek istiyordular.

Hülâsa: Bu nurların kâffesi, deccallara mahsus ve müstahzar elmas gülleler ve ehl-i iman için menba-ı envâr-ı hakaik olan Kur'ân-ı Hakîmden son asırda nebean etmiş, binler âb-ı hayât-ı bâkiye hazineleridir.  Sabri • • • - 166 -  Hafız Ali'nin fıkrasıdır. Sevgili Üstadım Efendim Hazretleri, Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem'asının birinci kısmını, büyük bir meserretle aldım. Sevgili Üstadım, zâten fakir, âcizane nazarımda, "Şems-i hidayetten neşr-i envâr eden Sözler" hak ve hem hakikat olarak, hakikat âleminin çarşısıdır. Hakikat âleminde ne varsa, o kadar zengin, o kadar mücehhez, o kadar bîpâyandır. Böyle bir çarşı-yı âlem mallarını almak lâzım ki, bir padişah kuvveti olsun. Eğer görmekse, öyle bir keskin nâfiz, seyyar bir nazar olmalı ki, seyr u seyahatle görebilirsin. Bu da pek ender bulunduğundan, almak ve görmek için lâzım ki, bütün malların bir nümune levhası bulunsun. Ey sevgili Üstad, Her nümune levhaları mukaddemâ görülüyordu ki, yalnız bir parçayla topların ve küllîlerin nevilerini gösterir. Daha birşeye yaramaz. Fakat serâser nur olan hazine-i bînihayenin fihriste ve nümune levhasının her parçasından, "hanîfen müslimen" gömleği çıkacak. Harika derecede parçaları ve kıymetleri hâvidirler. Nasıl umuma muhalif külliyatla harika olduğu gibi, cüz'iyatlarıyla hârika bir hatemi taşıyorlar. Evet, Üstadım, bu mektubu istinsah ederken kalb ve ruhum cûş u hurûşa gelerek bütün envâr-ı resâili kemâl-i şevk ve tahassürle görmek istiyordular.